Urdu dilinin efsane şairi olarak anılan Galib ' in hayatını , Urdu edebiyatına yaptığı katkıyı sizlere Doç.Dr.Celal Soydan'ın kaleme aldıgı eserlerinden aktarmayı düşünerekten bu başlığı açmış bulunuyorum.
Türk soyundan olan Mirza Galib ( 27 Aralık 1797 Agra - 15 Şubat 1869 Delhi), Urdu dilinin en büyük şairi ve edebiyatçısı olarak kabul edilir.
Galib, seçkin ve varlıklı bir ailenin bireyi olarak Agra' da doğmuş ve 1810 yılında evlendirildikten sonra Delhi'ye yerleşmişti. Hem kendi ailesi hem de evlilik yoluyla akrabalık kurdukları Loharu ailesi Delhi'nin seçkin ve varlıklı bir ailesiydi. Ayrıca bu aile şiir ve edebiyatla da yakından ilgiliydi.
İlmi açıdan baktığımızda Galib 'in yetiştiği ortam son derece üretken bir ortamdı Agra şehrinde de bir edebiyatçı kitlesi vardı, ama evlendikten sonra yerleştiği Delhi şehri, tüm Hindistan'da şiir ve edebiyat merkezi durumundaydı. Ülkenin en büyük şairleri , en bilge alimleri en muteber hekim ve tabipleri Delhi'de toplanmaktaydılar.Öte yandan Galib' in kayınpederinin küçük kardeşi Navvab İlahi Bahş Han da dönemin önemli şair ve edebiyatçılarından biriydi.
Galib' in sanat hayatında iki olay oldukça hareketli günler yaşamasına sebep oldu. Bunlardan biri Kalkutta'da katıldığı dönemde Farsça şairi olan Katil ' in öğrencileriyle şiir ve dilcilik konusunda başlattığı ve yıllarca süren tartışmalardır.Diğeri ise dönemin muteber Farsça sözlüğü kabul edilen 'Batuhan-ı Katı' ya itirazlarından dolayı başlayan karşılıklı çekişmelerdir.Bu iki olay arasında yaklaşık 30 yıllık bir süre olmasına rağmen, ikisinin de Farsça şiir ve dilciliği konusunda Delhi dışındaki edebiyatçılarla girdiği çekişmeler olması sebebiyle, bu iki olayın bir arada bahsedilmesi uygun olacaktır.
Şimdilik burada noktayı koyup başka bir zaman devam etmeyi düşünmekteyim. Sizlere geçici olarak veda ederken Galib'in divanından bir küçük örnek verip öyle kapatıyım dedim...
Caminin gölgesinde meyhane olmalı;
Kaşın altında göz!Tıpkı böyle olmalı.
Sen de başka birine aşık olmuşsun
Zulmün bir bedeli elbette olmalı!
Ey felek, bu hasretli gönlü taltif et,
Çekilen acının bir telafisi olmalı.
O ay yüzlüler hatırına ressamlığı öğrendik.
Onlarla görüşmeye bir vesile olmalı.
Mey içmekten keyif bekleyen hangi edepsizdir?
Bir kendinden geçmişlik hali gündüz gece olmalı.
Ey Galib! Serpilip gelişme öze bağlıdır:
Sessizlik; ondan doğan kelime olmalı.
İşte lale,gül ve nergisinrenkleri ayrı ayrı
Baharın ispatı her renkte olmalı.
Sarhoşlukta baş, fıçının dibinde olmalı
Dua vakti geldiğinde yüz kıblede olmalı.
Yani, sıfatlar göstergesinde olduğu gibi
Arif de her an sarhoş,benlik meyiyle olmalı.
Türk soyundan olan Mirza Galib ( 27 Aralık 1797 Agra - 15 Şubat 1869 Delhi), Urdu dilinin en büyük şairi ve edebiyatçısı olarak kabul edilir.
Galib, seçkin ve varlıklı bir ailenin bireyi olarak Agra' da doğmuş ve 1810 yılında evlendirildikten sonra Delhi'ye yerleşmişti. Hem kendi ailesi hem de evlilik yoluyla akrabalık kurdukları Loharu ailesi Delhi'nin seçkin ve varlıklı bir ailesiydi. Ayrıca bu aile şiir ve edebiyatla da yakından ilgiliydi.
İlmi açıdan baktığımızda Galib 'in yetiştiği ortam son derece üretken bir ortamdı Agra şehrinde de bir edebiyatçı kitlesi vardı, ama evlendikten sonra yerleştiği Delhi şehri, tüm Hindistan'da şiir ve edebiyat merkezi durumundaydı. Ülkenin en büyük şairleri , en bilge alimleri en muteber hekim ve tabipleri Delhi'de toplanmaktaydılar.Öte yandan Galib' in kayınpederinin küçük kardeşi Navvab İlahi Bahş Han da dönemin önemli şair ve edebiyatçılarından biriydi.
Galib' in sanat hayatında iki olay oldukça hareketli günler yaşamasına sebep oldu. Bunlardan biri Kalkutta'da katıldığı dönemde Farsça şairi olan Katil ' in öğrencileriyle şiir ve dilcilik konusunda başlattığı ve yıllarca süren tartışmalardır.Diğeri ise dönemin muteber Farsça sözlüğü kabul edilen 'Batuhan-ı Katı' ya itirazlarından dolayı başlayan karşılıklı çekişmelerdir.Bu iki olay arasında yaklaşık 30 yıllık bir süre olmasına rağmen, ikisinin de Farsça şiir ve dilciliği konusunda Delhi dışındaki edebiyatçılarla girdiği çekişmeler olması sebebiyle, bu iki olayın bir arada bahsedilmesi uygun olacaktır.
Şimdilik burada noktayı koyup başka bir zaman devam etmeyi düşünmekteyim. Sizlere geçici olarak veda ederken Galib'in divanından bir küçük örnek verip öyle kapatıyım dedim...
Caminin gölgesinde meyhane olmalı;
Kaşın altında göz!Tıpkı böyle olmalı.
Sen de başka birine aşık olmuşsun
Zulmün bir bedeli elbette olmalı!
Ey felek, bu hasretli gönlü taltif et,
Çekilen acının bir telafisi olmalı.
O ay yüzlüler hatırına ressamlığı öğrendik.
Onlarla görüşmeye bir vesile olmalı.
Mey içmekten keyif bekleyen hangi edepsizdir?
Bir kendinden geçmişlik hali gündüz gece olmalı.
Ey Galib! Serpilip gelişme öze bağlıdır:
Sessizlik; ondan doğan kelime olmalı.
İşte lale,gül ve nergisinrenkleri ayrı ayrı
Baharın ispatı her renkte olmalı.
Sarhoşlukta baş, fıçının dibinde olmalı
Dua vakti geldiğinde yüz kıblede olmalı.
Yani, sıfatlar göstergesinde olduğu gibi
Arif de her an sarhoş,benlik meyiyle olmalı.